SİBİRYA

SİBİRYA 23-31 TEMMUZ 2016

SİBİRYA
Sibiryalılar şöyle derlermiş ‘’100 km mesafe değil; -40 derceye kadar soğuk değil; yarım litre votka içki değil.’’ Koca Sibiryada 100km komşu kapısı tabii 

Rusya Federasyonu 16 milyon km2 alanıyla dünyanın en büyük ülkesi ve bu toprakların %70ini yani 11milyon km2 sini Ural Dağları'ndan Büyük Okyanus'a kadar uzanan SİBİRYA bölgesini oluşturuyor.
Sibirya'da kışların uzun ve çok soğuk olduğunu bilirdik, yazlar kısa olsa da gerçekten sıcak geçiyormuş. Biz oradayken 27-30 derece arasındaydı, Sibiryada sıcaktan şikayet ettiğimize inanamadım.

Novosibirsk, ilk durağımız,THY direk uçuyor. Sibirya Federal Bölgesi'nin başkenti ve 1,5 milyon nüfusuyla Rusya’nın Moskova ve Saint Petersburg'dan sonra üçüncü büyük kentidir. 1890 larda Trans Sibirya demiryolu çalışanları bu bölgede birkaç kulübe yapmışlar ve zamanla bir yerleşim yeri haline gelmiş,şehrin yıldızı 2. dünya savaşı sırasında parlamış; Almanlar Rusya içlerine doğru ilerleyince Ruslar sanayilerini, hatta tarihi eserlerini bu kente taşımışlar, savaş sonrası tarihi eserleri geri götürmüşler ama sanayi kalmış.

Köklü bir tarihi olmayan Novosibirsk’te haliyle gezilip görülecek fazla da bir yer yok. Tam bir sanayi şehri, blok apartmanlar, geniş caddeler, dev meydanlar, hüzünlü yüzlü insanlar. Şehrin en önemli yapısı Lenin meydanındaki dev Lenin heykelinin tam arkasında bulunan Rusyanın en büyük opera binası.

Gezmek farklı coğrafyaları deneyimlemekse eğer, Novosibirsk Sibiryanın soğuğunu, uzaklığını, yalınlığını ve yalnızlığını insanın en derinliklerinde hissedebileceği bir yer, farkı ve yoğun bir deneyim oldu benim için.

İrkutsk Sibiryadaki ikinci durağımız. 1650 lerde Güney Sibirya’yı denetlemek için kurulan bir karargahtan ibaretken Rusya’nın Çin ve Moğolistan ticaret yolunda olması ,özellikle de Trans Sibirya Demiryolu’nun buradan geçmesiyle nüfusu ve önemi artmış. Bugün nüfusu 580bin.

Tabii İrkutsk’un en önemli özelliği bir sürgün şehri ,aristokrat ve entelektüellerin sürgün yeri olması. 1700lerin başından itibaren 40 000 sürgüne (aileleriyle düşünürsek 100 bin) ev sahipliği yapmış. Özellikle 1825 isyanında (I.Nikolay'ın abisi Konstantin yerine tahta geçmesi nedeniyle) Çar Nikolay isyanı bastırınca Konstantin yanlısı prenslere, düklere, generallere Sibirya yolu görünmüş. Değişik dönemlerde pek çok bilim adamı ve sanatçı da İrkutsk’a sürgüne gönderilmiş.

Sürgünler paralarıyla, kültürleriyle, yaşam biçimleriyle kenti derinden etkilemişler.Gidemedikleri kentlerini buraya getirmeye çalışmışlar. Okullar, tiyatrolar,kiliseler, bilim enstitüleri,evler, malikaneler yaptırmışlar, General Prens Sergei Volkonsky’nin malikanesi halen müze olarak ziyaret edilebiliyor. Generalin, Sibirya Prensesi olarak anılan karısı Mariya Volkonskaya şehrin gelişimine katkı sağlamış ve Puşkin’in Mariya Volkonskaya hakkında şiirleri varmış.

Pencereleri işlemeli tahta evleri, emektar troleybüsleri, 19. yüzyıl eski taş binaları,eski mimariye benzetilerek yapılan turistik sokağı ile tarihin ve farklı kültürlerin izlerini hissedebiliyorsunuz, kentin sokaklarında dolaşırken sürekli buraya sürgün gelenlerin neler hissedip neler yaşadıklarını düşünmekten kendimi alamadım. Bu da kente bir hüzün bir romantizm katıyor bence.

İlginçtir, 1990 sonrasında on binlerce Lenin heykeli tahrip edilmesine veya planlı kaldırılmasına karşın bu iki Sibirya şehrinde en merkezi meydanlarada dev Lenin heykelleri yerinde duruyordu, kentlerin en büyük caddelerinin meydanlarının adı Lenin idi değiştilmemişti ve İrkurtsk’un Lenin caddesiyle kesişen bulvarı Karl Marx.

Sibiryanın köyleri ise dışarıdan çok bakımsız ve fakir görünüyor. Ahşaptan yapılmış barakamsı evlerde o korkunç Sibirya soğuğu ile nasıl baş ettiklerini bilmiyorum. Gerçi 11milyon km2 lik bir bölgeden söz ediyoruz ve benim trenle geçtiğim 3 bin km lik bir bölümde pencereden gördüklerim. Bu bölge güney Sibirya ve en büyük iki kentin arası, en gelişmiş yer yani, az da olsa tarım, hayvancılık yapılabiliyor. Sibirya köyleri dünyanın en önemli doğalgaz rezervlerinin üzerinde ama odun ve kömürle ısınıyorlar.

Sibiryanın mavi gözü; Baykal gölü, İnsana denizde olduğu izlenimi verecek kadar uçsuz bucaksız ve mavi, etrafı tamamen ormanlarla kaplı, yemyeşil. 1637mt derinliği ile dünyanın en derin ve bölgenin en büyük gölüdür. Derinliğinin ve genişliğinin bu kadar büyük olması dünyanın en önemli su havzası yapıyor, tüm dünya tatlı su rezervinin beşte birini barındırıyormuş.Bölge halkı balıkçılık yapıyor ve umudunu turizme bağlamış.





































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder