KİTAPLAR 2012




Resim yazısı ekle
 HUZURSUZLUĞUN KİTABI/Fernando Pessoa
Can Yayınları  2006  Sayfa 533
Bedenimizi nasıl yıkıyorsak, yazgımızı da öyle yıkayabilmeli, çamaşır değiştirir gibi hayat değiştirebilmeliydik -yemek yediğimizde ya da uyuduğumuzda olduğu gibi varlığımızı sürdürmek için değil, tam olarak temizlik adı verilen, bizden doğup ayrılmış olan saygılı davranış bunu gerektirdiği için. PESSOA
Yaşamak bir başkası olmaktır.Ve insan bugün, dün hissettiği gibi hissediyorsa, hissetmek olanaksızdır.Dün hissedileni bugün de hissetmek, hissetmek değil, dün hissedilmiş olanı bugün anımsamaktır yanlızca, artık yok olmuş olan dünkü hayatın canlı cesedi olmaktır. PESSOA
''Varolan tek sır, bir sır olduğunu düşünen insanların olmasıdır'' demişti Alvaro de Campos ya da ardındaki PESSOA... yaklaşık 27 bin sayfaya yayılan, farklı türde eserler vermişti Pessoa ve bunların büyük bir kısmını kendi adıyla değil, birer yaşamöyküsüyle, kişilikle, hatta edebi duruş ve tarzla donattığı 70 ayrı kurmaca yazarın, dışkimkiğin adıyla imzalamıştı..
Kendine saygısı olan her ruh hayatı En Uç'ta yaşamak ister. Size verilenlerle yetindiğiniz takdirde , köleden farkınız kalmaz. Olanın fazlasını isteyince çocuk gibi olusunuz. Biraz daha fazlasını elde etmek ise deliliktir, çünkü...PESSOA
'Şu ölümlü dünyada, tanımadığımız bir limandan kalkmış, bilmediğimiz bir başka limana seyreden bir gemide yaşıyoruz; aynı geminin yolcuları olarak birbirimizi hoş tutmalıyız. Öte yandan da iyilik de yapmamalı insan,ne iyinin ne olduğunu biliyorum,ne de niyetlendiğimde gerçek iyilik yapıp yapmadığımı.' PESSOA
.........................................................................

ÖLÜMSÜZLÜK
Milan Kundera


Düşünüyorum, öyleyse varım, diş ağrılarını hiçe sayan bir entelektüelin kelamıdır. Hissediyorum, öyleyse varım, çok daha genel bir kapsamı olan ve yaşayan her varlığı ilgilendiren bir gerçektir. Benliğim temelde sizinkinden düşünceyle ayrılmaz. Çok insan, az düşünce vardır: Hepimiz düşüncelerimizi birbirimize aktarır, birbirimizden ödünç alır, çalarken aşağı yukarı aynı şeyleri düşünürüz. Ama biri ayağıma basarsa, acıyı hisseden sadece ben olurum. Ben'in temeli düşünce değil acıdır, en temel duygu olan acıdır. Acıda, bir kedi bile biricik ve bir başkasıyla yer değiştirmesi olanaksız ben'inden kuşku duyamaz. Acı keskinleşince,dünya yok olur ve her birimiz kendi kendimizle kalakalırız. Acı benmerkezciliğin okuludur.
..............................................................


YANILSAMALAR KİTABI
Paul Auster

Karısıyla iki küçük oğlunu bir uçak kazasında yitiren David Zimmer, yaşayan bir ölüye dönüşmüştür, kederini alkole gömerken günlerini kendine acıyarak geçirmeyi sürdürür. Bir gece televizyon izlerken, sessiz film döneminin komedi oyuncularından Hector Mann üzerine bir belgesele rastlayınca hayata bakışı bir anda değişir. Altmış yıl önce ansızın ortadan kaybolan ve o zamandan beri kendisinden haber alınamayan bu gizemli oyuncunun filmlerinin peşine düşen, Avrupa ve Amerika'da dolaşan David, sonunda onun hakkında bir kitap yazar. Kitap yayınlandıktan hemen sonra aldığı ve başka bir dünyadan gelmişe benzeyen ilginç bir mektupla hayatı geri dönülmez biçimde değişecektir. Soluk kesici bir tempoda ilerleyen bu şaşırtıcı roman, okuru gülünçle trajik olanın, gerçekle hayalin, şiddetle yumuşaklığın birbirinin içinde eridiği bir imgeler evreninde dolaştırıyor. Önceki romanlarında olduğu gibi rastlantıların insan yaşamında oynadığı rolün altını çizen, bütün olayların birbirine bağlanıp çözüldüğü "Yanılsamalar Kitabı", Amerika'nın en güçlü ve özgün yazarlarından Paul Auster'ın, içeriği en yoğun, duygusal yanı en zengin romanlarının başında geliyor.
.................................................................................
ÖLÜM PORNOSU
Chuck Palahniuk
Palahniuk’un hayal dünyasına hoş geldiniz! Yoksa kâbuslarına mı demeliydik? Palahniuk bu defa romanının odağına başka bir “marazi” karakteri, porno kraliçesi Cassie Wright’ı oturtmuş; ama bir nesne olarak. Çünkü her ne kadar konu, onun, efsanevi kariyerini kameralar önünde art arda 600 erkekle seks yaparak kıracağı bir dünya rekoruyla taçlandırmak istemesi olsa da, bu rekoru kırmasında ona yardımcı olacak tali oyuncuların, yani “damızlık erkekler”in anlatımıyla şekilleniyor roman. Sıranın kendisine gelmesini bekleyen Bay 72, Bay 137 ve Bay 600’ün gözünden aktarılıyor bu tarihi an. Ve bununla birlikte, onların trajikomik hayat hikâyeleri de, bir rekordan ziyade ölüm pornosuna dönüşecek çekimler sırasında bir bir dökülüyor ortaya.Anlayacağınız, derin bir araştırma ürünü olduğunu her satırında belli eden, çatlatırcasına güldürürken aynı zamanda yüreğinizi dağlayacak bu çılgın romanla, porno endüstrisinin çağdaş hayatın içindeki muazzam ve bir o kadar da gizli saklı varlığını edebiyata taşıyor Chuck Palahniuk. Zaten böyle bir şeyi de ondan başkası bu kadar utanmazca, korkusuzca ve başarıyla yapamazdı herhalde. Ancak dikkat! Tabularınız varsa ve onları yıkmaktan korkuyorsanız bu romanı okumayın!İnsan cenininin mastürbasyona doğumdan bir ay önce ana rahminde başladığı gerçeğiyle yüzleşmek size ağır gelecekse bu romanı okumayın! Ya da elektrikli vibratörün hayatımıza elektrikli süpürge ve ütüden önce girmiş olmasını kabul edilemez buluyorsanız bu romanı okumayın! Kısacası, düşüncesinden bile ürktüğünüz insani hallerle yüzleşmek istemiyorsanız Palahniuk sizin yazarınız değil! Bizden söylemesi!
.........................................................................................................................................

PİGME

Chuck Palahniuk


Eleman ben, ajan 67 numaranın beyanı burada, bu kitapta başlıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin kentine ülkesinden ge-len namı diğer Pigme’nin.Burada, geniş soluklu inek baba, tavuk anne, kedi kız kardeş ve domuz köpek erkek kardeşle birlikte yaşayacak bu ajan. Tabii kısa bir süre. Kargaşa Operasyonu’yla, emperyalist düzenin ve bu düzenin sahipleri, en çok nefret edilen Amerikalıların canına okuyana kadar.  Dönek Yahudi, kokuşmuş dâhi, atom bombasının babası Robert Oppenheimer’ın dediği üzere, “Ölüm gibi, dünyaların yıkıcısı” olacak eleman ben.Tüm kitaplarında,  vahşi kapitalist sistemi ve bu sis-temin parçası tüketim toplumunu ona damgasını vuran klişeleriyle birlikte en iyi eleştiren yazarlardan biri olan Chuck Palahniuk, Pigme’de iki farklı sistemin, liberal kapitalizmin ve otoriter devletçiliğin, adeta otopsisini yapıyor. Bunu yaparken de yine iğrenç, edepsiz, pervasız bir dil kullanmaktan, tüm putları teker teker kırmaktan, yüz kızartmaktan ve karın ağrıtmaktan çekinmiyor. Ancak bu defa, zekâ dozu çok yüksek hikâyesine mizahı da bolca katmış. Hatta aranırsa içinde aşk bile var!Pigme’yi okurken her zamanki gibi anarşist ruhunuz harekete geçecek. Ancak bu defa bolca eğleneceksiniz de. İçinizden kapitalizme, faşizme bir uçan tekme atmak geçecek, Pigme’nin her fırsatta yaptığı ya da yapmayı hayal ettiği gibi. Kısacası, her şey var bu kitapta; aşk, cinayet, kahkaha, ayaklanma, devrim ve ihanet…
...................................................................................................


ŞEYTANIN SAATİ
Fernando Pessoa
Şeytanın Saati de, Pessoa’nın ardında bıraktığı sandıktan çıkan metinlerden. Bu kısa metin, yazarın önemli takıntılarının, büyü, mistisizm ve simya gibi hiç vazgeçmediği konuların bir panoramasını sunuyor nerdeyse. Aslında, şeytanla girişilen bu diyalog, yazarın yapıtlarının belli başlı niteliklerini küçük ölçekte sunan bir bütün. Alaycı, kuşkucu Pessoa’nın gerçeği arama yolculuğunun bir parçası sayılabilecek düşsel bir diyalog.
.............................................................................................


ANARŞİST BANKER
Fernando Pessoa
Anarşist Banker'de, bir yemek sonrası iki arkadaş arasında başlayan sohbet, okuru 'burjuva toplumu'nun derinliklerine sürükler. Bu iki arkadaştan biri, hem banker, hem de anarşist olduğunu söyler. Ona göre, bankerlik, gerçekleşebilir tek anarşist eylemdir. Pessoa, ilk basımı 1922'de yapılmış olan Anarşist Banker'de, antik çağ felsefesinin diyalog yöntemini izleyerek, günümüz burjuva toplumunun ikiyüzlülüklerini, haksızlıklarını gözler önüne serer, ince bir alay içeren, zekice akıl yürütmelerle paranın iktidarını sorguya çeker.
.............................................................................................

SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ
Ahmet Hamdi Tanpınar
Saatleri Ayarlama Enstitütüsü, sembolizmi oldukça etkin kullanan bir eser. Bilinçli ve tekerrür eden bu sembolizm kullanımının sonucu Ahmet Hamdi Tanpınar, yarattığı bu ilginç enstitünün felsefik meselesi kadar, olayların akışında tutturduğu üslupla da yarı simgesel, yarı saykodelik, yarı gerçekçi bir yazma dili kullanmıştır. Tabi kendisinin sadece bir nesirci olmadığı ayrıca bir şair de olduğunu düşünürsek, bu esneklik mâkul olmanın da ötesinde; iyi ve anlamlı bir noktaya oturacaktır.
Şark ile Garp arasında sıkışıp kalmış Türk insanın, cinler ve psikanaliz, modernleşme ve gelenekselcilik, ilim ve bilim arasındaki gidip gelmelerinin çok iyi kurgulanmış sürreal öğelerle de desteklenmesi, bazen de sembolleştirilmesi Ahmet Hamdi Tanpınar'ın anlatımının başarısı şüphesiz. Mübarek isimli saatin garip hâlleri, Halit Ayarcı'nın sürekli dayatan zen-modern yol gösterciliği; kendini... ve bazen de aklını kaçırdığını düşünebilen bir insanın içine düştüğü durumu çok güzel bir şekilde tasvir eder. Zaten kitabı okurken yarı ciddi, yarı delirmiş, ironik bir dünyanın içinde olduğunuzu fark etmeniz fazla zaman da almayacaktır. Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Türlü Meslekler Bankası, Hayri İrdal, Halit Ayarcı, Mübarek isimleri ipucu olmakta gecikmeyecektir.
Bazı toplumlar, çağın bazı zamanlarında arada kalır. Kendi kimliğimizi aramayız çoğunlukla, (ırksal bir kimlik arayışından bahsetmiyorum kesinlikle) dış seslere kulak veririz. Gazete sayfalarımızda adeta güven pompalayacak bir şekilde, dış basından başarılı olduğumuz haberleri terapi niyetine sunulur. Kimimiz toptan bir reddedişin içine gireriz ve muhafazakar bir kalkan ediniriz. Zamanı bu şekilde yenebileceğimizi düşünürüz. Kimimiz ise Batılı (ya da daha geniş bir zaman dilimini düşünürsek zamane) olmayı sadece kendimize kabuk ediniriz çünkü gömlek uymuyordur. İşte kitabın asıl meselesi budur. Halit Ayarcı ne diyordu: "Yeni'nin olduğu yerde başka bir kavramın lâfı mı olur?" Bunun üzerine Saatleri Ayarlama Enstitüsü kurulmuştur. Ne iş yapar bu enstitü? Halit Bey'e sorarsanız, "bir işlevi bulunur, önemli olan yeni olmasıdır!”
................................................................................................

HUZUR/Ahmet Hamdi Tanpınar
Dergah Yayınları 2010 399 Sayfa
Öykünün merkezi Mümtaz ve Suat’ın Nuran’a olan aşklarıdır Mümtaz ve Nuran birbirini sevmekte ve evlenmeyi tasarlamaktadırlar. Ümitsizliğe düşen Suat ise kendini asarak intihar eder. Bu trajedi nedeni ile Nuran’dan ayrılan Mümtaz’ın iç dünyası yıkılmıştır. Radyoda II.Dünya savaşının başladığı haberi verildiği sırada, Suat’ın hayalini gören Mümtaz merdiven başına yıkılır (bazı edebiyat incelemecileri, sonda Mümtaz’ın öldüğü biçiminde yorumlar yapmış olsalar da, Tanpınar’ın metninde ölüm telaffuz edilmiyor). Mümtaz, Beyazıt Sahaflar Çarşısında, salaş dükkanlarda, bit pazarında, Çekmece’de balıkçı muhitinde ve kır kahvelerinde dolaştırırken, İstanbul’un bir kronikçisi, İstanbul’da eski zamanın donup kaldığı ve biriktiği köşelerin bir tasvircisi oluyor romanda. Huzur’un sonraki bölümlerinde Boğaz’a, zengin bir eve, sanki başka bir dünyaya geçiyoruz. Pırıl pırıl görünen modern semtte önceleri çok mutlu olan Mümtaz, giderek bu çevrede yaşayan insanlardan kaynaklanan olayların sonucunda yıkılır. Geçilmemesi gereken bir sınırı çiğnemiştir o!
Her yeni tecrübe gibi şahsîdir, her yeni tecrübe gibi ilktir. Mümtaz, bindiği bir Ada vapurunda Nuran’a rastlamış ve “Tehlikeli denecek derecede zengin, her ihtimale gebe, her mânasında velûd bir kadınlık hayatı(nın), bakımsız bir tarla gibi sırf kendisini işleyecek erkeğin yokluğundan yarı hülyâ, yarı verimsizliğin bütün sebeplerini kendisinde gören bir aşağılık duygusu içinde akıp gittiğini” farketmiştir. Bu tesbitin arkası kendiliğinden gelecek ve zalim bir çocukluğun ara sokaklarından geçerek kendisini İhsan’ın kollarına atan Mümtaz, fikrî zeminini sağlamlaştırmış bir insan olarak duygusal arka planını inşa etmeye soyunacaktır: “O madem ki artık benim için herşeydir, o halde bütün kâinatımla ona taşınmalıyım.” der. 
..................................................................................................

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder